Kârlılığın Şifrelerini Çözmek: Ürün Yöneticileri İçin P&L Yönetiminin Gücü

Günümüzde ürün yönetimi, sadece yenilikçi ürünler geliştirmenin ötesine geçmiş, şirketin finansal sağlığına ve kârlılığına doğrudan katkı sağlayan stratejik bir fonksiyon haline gelmiştir. Ürün yöneticileri, ürünlerin yaşam döngüsünü yönetirken ve stratejik kararlar alırken, ürünün kâr ve zarar tablosuna (P&L) odaklanmak zorundadır. Bu da finansal okuryazarlığı, ürün yönetiminde kritik bir yetkinlik yapmaktadır. Ürün yöneticilerinin şirketin diğer birimlerinden daha fazla finansal bilgiye sahip olması, ürünün piyasa başarısını ve şirketin finansal performansını doğrudan etkiler.

Bu  durumu daha iyi anlatmak için P&L yönetiminin önemi ve finansal okuryazarlığın ürün yönetimindeki rolünü maddeler halinde sizinle paylaşmak istiyorum.

Finansal Sağlığın Gösterilmesi Bir ürün yöneticisi olarak, ürünün finansal performansını sürekli izlemek ve P&L tablosunu yönetmek önemlidir. Bu tablo, gelirleri, maliyetleri ve kârlılığı net bir şekilde ortaya koyarak ürünün piyasa başarısını ve şirketin finansal sağlığını yansıtır. Ürün yöneticisi, bu tabloyu analiz ederek hangi alanlarda iyileştirmeler yapılması gerektiğine karar verebilir ve böylece ürünün yaşam döngüsünü stratejik olarak yönetebilir.

Stratejik Karar Almada Temel Taşı Ürün yönetiminde alınan her kararın finansal bir etkisi vardır. Örneğin, fiyatlandırma stratejisi, pazarlama bütçesi, satış kanalı seçimi ve satış sonrası hizmet modeli gibi kararlar, ürünün kârlılığı üzerinde doğrudan etkilidir. P&L yönetimi, bu faktörlerin finansal etkilerini izlemeyi sağlar ve ürün yöneticisinin, veriye dayalı stratejik kararlar almasına olanak tanır.

Kaynakların Verimli Kullanımı ve Maliyet Yönetimi: P&L tablosu, ürünün kârlılığına etki eden maliyet kalemlerini açıkça gösterir. Ürün yöneticisi, maliyetleri kontrol altında tutarak ve kaynakları en verimli şekilde kullanarak kârlılığı artırabilir. Örneğin, maliyet bileşenlerinin analiz edilmesi, gereksiz harcamaların belirlenmesi ve kaynakların optimize edilmesi, ürün yönetiminde finansal başarıya ulaşmanın temel yollarından biridir.

Uzun Vadeli Sürdürülebilirlik: Bir ürünün kârlılığı, şirketin sürdürülebilir büyümesine katkıda bulunur. P&L yönetimi, ürünün uzun vadeli başarısını garantiler ve şirketin finansal istikrarını destekler. İyi bir P&L yönetimi ile ürün yöneticileri, şirketin ana stratejisine uygun bir ürün portföyü oluşturarak hem kısa vadeli kârlılığı artırır hem de uzun vadeli büyümeyi sağlar.

Paydaşlara Değer Katma: Ürün yönetiminde finansal performans odaklı düşünme, şirketin tüm paydaşları için değer yaratır. Bu yaklaşım, ürün yöneticisinin diğer departmanlar ve yöneticilerle daha güçlü bir iletişim kurmasını sağlar. Yatırımcılar, üst yönetim ve şirketin diğer birimleri, ürünün finansal başarısını gördüklerinde daha fazla güven duyar ve destek sağlar.

Ürün Yöneticilerinin Finansal Okuryazarlığının Önemi

Ürün yöneticileri, bir ürünün veya kategorinin yaşam döngüsünü yönetirken, ürünün performansını artıracak her kararda finansal bir bakış açısına sahip olmalıdır. İşte ürün yönetiminde finansal okuryazarlığın neden kritik olduğunu gösteren birkaç anahtar neden:

a. Kararların Finansal Etkisini Anlayabilme: Ürün yöneticileri, geliştirdikleri ürünün fiyatlandırmasını belirlerken, satış kanalı seçerken ve satış sonrası hizmet modeli kurarken sürekli olarak ürün bazlı veya kategori bazlı finansal performansa hizmet eder. Finansal okuryazarlık, her bir kararın P&L üzerindeki etkisini anlamalarına yardımcı olur ve ürün yöneticilerinin stratejik karar almasını sağlar.

b. P&L Tablolarını Etkili Yönetebilme: Ürün yöneticileri, P&L tablosuna hâkim olarak gelirleri, maliyetleri ve net kârları analiz etmelidir. Kârlılık, maliyet kontrolü ve gelir artışı gibi konuların yönetiminde başarılı olmak, ürün yöneticisinin şirkete kattığı değeri artırır. Finansal bilgiye sahip ürün yöneticileri, kârlılığı artırmak için gerekli adımları kolayca atabilir.

c. Tüm Paydaşlarla Uyumlu İş Birliği: Ürün yönetimi, finans, pazarlama, satış ve tedarik zinciri gibi birçok departmanla entegre çalışır. Finansal okuryazarlığa sahip olan ürün yöneticileri, bu birimlerle daha iyi iletişim kurarak ürünün finansal hedeflere ulaşmasına katkıda bulunur. Örneğin, maliyetleri düşürmek için tedarik zinciri ile çalışırken veya fiyatlandırma stratejisi oluştururken pazarlama ile uyumlu bir iş birliği kurar.

d. Fiyatlandırma ve Maliyet Analizinde Stratejik Düşünme: Fiyatlandırma, bir ürünün finansal başarısını doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Ürün yöneticisi, rekabetçi fiyatlandırma yaparken maliyetleri doğru analiz etmeli ve marjları korumalıdır. Finansal okuryazarlık, ürün yöneticisinin doğru fiyatlandırma stratejisi belirleyerek ürünün hedeflenen kârlılığa ulaşmasını sağlar.

e. Yatırım ve Kaynak Yönetiminde Etkinlik: Ürün geliştirme ve pazarlama gibi süreçler için ayrılan bütçeleri yönetirken, finansal okuryazarlık ürün yöneticisinin kaynakları en verimli şekilde kullanmasına olanak tanır. İyi bir finansal değerlendirme yapabilen ürün yöneticileri, bütçeyi en etkin şekilde kullanarak yatırımın geri dönüşünü en üst düzeye çıkarır.

Sonuç

Ürün yönetiminde finansal performansa hizmet eden kararlar alabilmek, bir ürün yöneticisi için başarının anahtarıdır. P&L yönetimi ve finansal okuryazarlık, ürün yöneticilerinin daha iyi stratejik kararlar almasını ve kaynakları etkin bir şekilde kullanmasını sağlar. Ürün yöneticilerinin finansal okuryazarlığa sahip olmaları, şirketin kârlılığını ve sürdürülebilir büyümesini desteklemek için kritik öneme sahiptir.

Teknoloji, Mühendislik ve Ticaretin Kesişim Noktası : Ürün Yönetimi

Ürün yönetimi, bir işletmenin stratejik başarısında temel bir rol oynar. Ürün yöneticileri, teknik bilgi, mühendislik anlayışı ve ticari hedefler arasında denge kurarak ürünlerin hem pazar ihtiyaçlarını karşılamasını hem de finansal hedeflere ulaşmasını sağlarlar. Bu bağlamda, ürünü derinlemesine anlamak, teknik detaylara hâkim olmak ve ticari hedeflerle uyumlu stratejiler geliştirmek, başarılı bir ürün yönetiminin anahtarıdır.

Ürünü İyi Bilmek: Başarının Temel Taşı

Ürün yöneticileri, ürünle ilgili her türlü detaya hâkim olmalıdır. Ürünün ne olduğu, hangi sorunu çözdüğü, kullanıcıların ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı gibi temel sorulara net cevap verebilmek, ürün yöneticisinin en önemli sorumluluklarından biridir. Ürünü bilmeden, kullanıcı beklentilerini anlamadan strateji oluşturmak, büyük riskler doğurur.

Örneğin, bir teknoloji şirketi yeni bir yazılım ürünü geliştiriyorsa, ürün yöneticisi bu yazılımın işlevselliklerinden kullanıcı deneyimine kadar her detayını bilmelidir. Bu bilgi, doğru özelliklerin geliştirilmesi, kullanıcı taleplerinin zamanında karşılanması ve rekabetçi pazarda ayakta kalınabilmesi için kritik öneme sahiptir.

Tekniğe Hakimiyetin Önemi

Ürün yönetimi, yalnızca pazarlama veya satışla sınırlı olmayan çok disiplinli bir süreçtir. Teknik bilgiye sahip olmayan bir ürün yöneticisi, mühendislerle etkili bir şekilde iletişim kuramaz ve ürün geliştirme süreçlerinde yaşanan zorlukları öngöremez. Bu nedenle, bir ürün yöneticisinin teknik kavramlara, yazılım geliştirme süreçlerine ve mühendislik süreçlerine aşina olması gereklidir.

Örneğin, bir donanım ürünü geliştirirken, ürün yöneticisinin malzeme bilimi, üretim süreçleri ve tedarik zinciri yönetimi gibi teknik konulara hâkim olması, ürünün doğru bir şekilde geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi açısından kritik öneme sahiptir. Teknik bilgiye sahip olmak, ürün yöneticisine mühendis ekibi ile daha verimli çalışmasını ve teknik sınırlamaları erken aşamada fark ederek çözümler geliştirmesini sağlar.

Ürün Yönetimi: Teknoloji, Mühendislik ve Ticaretin Kesişim Noktası

Ürün yönetimi, farklı disiplinlerin kesişim noktasında yer alır. Bir yandan teknoloji ve mühendislik bilgisine sahip olmayı gerektirirken, diğer yandan ticari stratejilere hâkim olmayı da zorunlu kılar. Ürünün doğru bir şekilde geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi kadar, bu ürünün şirketin finansal hedeflerine nasıl katkı sağlayacağı da büyük önem taşır. Ürün yöneticisi, bu dengeyi kurmak zorundadır.

Örneğin, bir e-ticaret platformu geliştiren bir şirkette, ürün yöneticisinin hem yazılım geliştirme süreçlerine hem de bu platformun nasıl gelir yaratacağına hâkim olması gerekir. Mühendislik ekibiyle birlikte çalışarak kullanıcı dostu bir arayüz tasarlarken, aynı zamanda ticari tarafta reklam ve satış modellerini de göz önünde bulundurmalıdır.

İyi Bir Ürün Yönetimi Olmadan Finansal Hedeflere Ulaşmak Mümkün mü?

Bir şirketin finansal başarısında ürün yönetiminin rolü büyüktür. Ürün yönetimi, ürün geliştirme sürecinin yalnızca teknik veya operasyonel bir tarafı değil, aynı zamanda şirketin finansal hedeflerine ulaşmasına doğrudan etki eden bir fonksiyondur. Doğru ürün stratejisi geliştirilmezse, şirketin pazarda rekabet etme şansı azalır ve finansal hedeflere ulaşmak zorlaşır.

Örneğin, pazara sunulan bir ürün, müşteri beklentilerini karşılamazsa ya da teknik anlamda yeterince güçlü değilse, satışlar beklentileri karşılamayacaktır. Bu durumda, şirketin gelir hedefleri zarar görecek ve pazar payı kaybına uğrayacaktır. Aynı şekilde, pazardaki trendleri takip etmeyen bir ürün stratejisi, şirketin gereksiz yatırım yapmasına ve kaynak israfına yol açabilir. Bu nedenle, ürün yönetimi süreci, finansal başarı ile doğrudan ilişkilidir.

30 yılı aşkın deneyimimin özeti olarak demek istiyorum ki

Ürün yönetimi, teknoloji, mühendislik ve ticaretin kesişiminde yer alarak bir ürünün başarılı olmasını sağlayan temel unsurdur. Ürünü derinlemesine anlamak, teknik bilgilere hâkim olmak ve ticari hedeflerle uyumlu bir strateji oluşturmak, başarılı bir ürün yönetimi için vazgeçilmezdir. İyi bir ürün yönetimi olmadan, bir şirketin finansal hedeflerine ulaşması zordur çünkü ürünler, müşterilerle kurulan temel bağdır ve bu bağı doğru kurmak, uzun vadeli başarı için kritiktir.

Cam tavanı kırmak!

Uzun ve hala devam eden kariyer yolculuğum boyunca bir kadın lider olarak neler yaşadım, neyi nasıl yönettim? Sevgili Bidar sordu ben anlattım, çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik, umarım sizler de hem yeni bir bakış açısı edinir, hem de bizler gibi keyif alırsınız

Büyük Resim

Büyük resmi görmek, küçük detaylara takılmadan olayın veya durumun tamamını kavramaya çalışmak ve olayların bir kısmına değil, tamamına bakmak ve görmek demek. Büyük resmi görmek, hem bireysel hem de kurumsal anlamda pek çok fayda sağlar. İşte benim de tecrübelerimden gelen faydalardan bazılarını aşağıda paylaşıyorum.

  • Büyük resmi görmek, vizyon sahibi olmamızı sağlar. Vizyon, geleceğe yönelik bir hedef veya hayaldir. Vizyonumuz ne kadar net ve büyük olursa, ona ulaşmak için daha çok çaba gösterir ve daha çok motivasyon duyarız. 
  • Büyük resmi görmek, strateji geliştirmemize yardımcı olur. Strateji, vizyonumuzu gerçekleştirmek için izlediğimiz yol haritasıdır. Strateji, küçük resimlerin nasıl bir araya geleceğini, hangi kaynakların kullanılacağını, hangi risklerin alınacağını ve hangi fırsatların değerlendirileceğini belirler. 
  • Büyük resmi görmek, yaratıcılık ve yenilikçilik potansiyelimizi artırır. Yaratıcılık, mevcut durumu değiştirmek veya iyileştirmek için yeni ve farklı fikirler üretmektir. Yenilikçilik, bu fikirleri hayata geçirmek ve değer yaratmaktır. Büyük resmi gördüğümüzde, mevcut durumun sınırlarını aşar, daha geniş bir perspektiften bakar ve daha çok seçenek görürüz. 
  • Büyük resmi görmek, işbirliği ve takım çalışması becerilerimizi geliştirir. İşbirliği, ortak bir hedefe ulaşmak için farklı kişi veya grupların birlikte çalışmasıdır. Takım çalışması, işbirliğinin bir alt kategorisidir ve aynı gruba mensup kişilerin birlikte çalışmasıdır. Büyük resmi gördüğümüzde, ortak hedefimizi ve rolümüzü daha iyi anlarız ve bu hedefe hizmet eden herkesi daha fazla görmeye ve takdir etmeye başlarız

Büyük resmi görmek, kariyerimizde ilerlemek ve kurumumuzda değer yaratmak için önemli bir yetkinliktir. Peki, büyük resmi görebilmek için nasıl hareket etmeliyiz? İşte bazı öneriler:

  • Soru sormayı alışkanlık haline getirin. Soru sormak, merakımızı canlı tutar, bilgimizi artırır ve bakış açımızı genişletir. Büyük resmin ne olduğunu ve neden onun büyük resim olduğunu anlamamızı sağlayan şey güçlü soru sormaktır.
  • Farklı kaynaklardan bilgi edinin. Farklı kaynaklar, farklı görüş, veri ve deneyim sunar. Farklı kaynaklardan bilgi edinmek, bize büyük resmin farklı yönlerini ve boyutlarını gösterir. Farklı kaynaklardan bilgi edinmek, bize büyük resmi daha objektif ve kapsamlı değerlendirmemizi sağlar.
  • Farklı insanlarla iletişim kurun. Farklı insanlar, farklı kültür, değer ve beklenti sunar. Farklı insanlarla iletişim kurmak, bize büyük resmin farklı paydaşlarını ve etkilerini gösterir. Farklı insanlarla iletişim kurmak, bize büyük resmi daha empatik ve uyumlu anlamamızı sağlar.
  • Farklı deneyimler yaşayın. Farklı deneyimler, farklı öğrenme, gelişme ve değişim sunar. Farklı deneyimler yaşamak, bize büyük resmin farklı alternatiflerini ve sonuçlarını gösterir. Farklı deneyimler yaşamak, bize büyük resmi daha yaratıcı ve yenilikçi şekillendirmemizi sağlar.

Büyük resmi görmek, hayatımızın her alanında bize avantaj sağlar. Büyük resmi görmek, bizi daha vizyoner, stratejik, yaratıcı, yenilikçi, işbirlikçi ve takım çalışmasına yatkın yapar. Büyük resmi görmek, bizi daha başarılı ve mutlu kılar. Büyük resmi görmek için, soru sormayı, farklı kaynaklardan bilgi edinmeyi, farklı insanlarla iletişim kurmayı ve farklı deneyimler yaşamayı ihmal etmeyelim. Büyük resmi görmek için, küçük resimlere takılmayalım, bütüne odaklanalım. 

Çok meşgul olmak yeterli mi?

Çok meşgul olmak yeterli mi?
Henry David Thoreau’nın bir sözü hep kafamda bugünlerde…

Çok meşgul olmak yeterli mi? Karıncalar da meşgul! Soru şu: “Ne ile meşgulüz?”

İş hayatım boyunca hep çok meşgul oldum, kafamı kaldıracak vakit bulamadım. Konudan konuya, toplantıdan toplantıya, sorundan soruna savruldum. Beynimin buğulandığı çoğu zamanın hiç yetmediği günlerden bazılarında silik bir tonda “Bu ne yoğunluğu, neye çaba harcıyorum, doğru yöne mi gidiyorum?” diye sorup cevabı düşünmeye vakit kalmadan yeni bir e-posta, soru, sorun, toplantı silsilesinin dalgasına kendimi kaptırıp gittim. Üstüne üstlük cevabı verilmemiş soruların bende yarattığı rahatsızlıkla defalarca ajandama, aylık planlamalarıma, yıl sonu kişisel değerlendirmelerime gündem olarak eklememe rağmen; hiçbir zaman hakkıyla düşünüp cevabı için detayına hakkıyla giremediğimi düşünüyorum. Oysa bu soruyu tüm başarı sarhoşluklarımın, başarısızlık hırpalanışlarımın, hedeflerimde gerçekleşenlerin arasında ısrarla sormamın sebebini içten içe bilmeme rağmen…

Neden ısrarla soruyorum?

Çünkü dünya korkunç bir hızla değişiyor. Dün yaptığın bugün doğru değil. Dün bildiğin, bugün eski… Dün başarı dediğin, bugün hiç yeterli değil! Ve senin acilen kişi olarak da, kurum olarak da yenilenmen, gelen yıkıcı değişime hazırlanman gerekiyor. Bugün yaptıkların ise maalesef buna hizmet etmiyor!

Steven Covey’in de dediği gibi; çoğumuz acil olana çok fazla zaman harcıyoruz ama neyin önemli olduğuna yeterince zaman ayırmıyoruz! Bunun farkındalığı ise bizi yiyip bitiriyor.

Diğer yandan acil olana zaman ayırmak aslında konfor alanında kalmak değil mi sizce de? Geleceği düşünmek için durmak o kadar da kolay değil tabi… Meşgul olmak, sizi durmadan dürten “acil” e-postalara cevap vermek, oradan oraya koşturmak, kendini yeterince çaba harcamış hissetmek için yeterince güzel bir fırsat gibi görünse de ne yazık ki durmak ve düşünmek için zaman yok! Oh ne ala…

Ben de buna sığınıyor olabilir miydim acaba? O zaman soralım! Durma ve düşünme cesaretini gösteren kaç kişi var aramızda? Parmakları görelim..

+1! Ben varım işte!
Duruyorum ve yeni dünyanın ihtiyacı olan “Lider”lerden biri olmak üzere bir süreliğine acil e-postaları, bitmeyen toplantıları, oradan oraya koşturmayı isteyenlere bırakıyorum.

Kabuk değiştirmek, bir kez daha bildiklerimi unutup yenilerini öğrenmek için bu durakta trenden iniyorum.

Sevgiyle kalın!…

Yaşasın Kızkardeşlik!

Sevgili Gökçe Karaman Önemci ile bir öğle yemeğinde tanıştık ve çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kurumsal dünyada çok sık göremediği bir enerjim olduğunu söyledi ve sorular arka arkaya geldi, sonunda da bu keyifli söyleşi ortaya çıktı.

28 yıllık iş hayatımda toplam 3 büyük iş deneyimim oldu, üçünün de ortak noktası kurum içinde girişimci gibi çalışma olanağı bulmamdı, seçimlerimi de çok bilinçli değil ama kalbimden gelen sesle buna göre yaptığımı da şimdi geriye doğru baktığımda daha rahat görebiliyorum.

Şimdilerde ‘kurum içi girişimciliği’ olarak tanımlanan bu çalışma şekli benim en başından beri doğamda vardı ve bu ruha uygun kurumlarla yolum kesiştiğinde hem kendim hem çalıştığım kurumun performansını yukarı çekebiliyorduk. Bu da aynen Gökçe’nin hissettiği gibi dışarıya kurumsalda çok sık görülmeyen bir enerji olarak yansıyordu.

Bu söyleşiyi yolun başındaki gençlerin, işinden memnun olmayan girişimci ruhlu çalışanların, kendini tanımlamaya ve bulmaya ihtiyacı olanların okumasını isterim, yollarını bulmada ilham olabilmek dileğiyle..

Vesile ile 2023 yılında herkese kendisinin en iyi versiyonunu yaratabileceği, enerjisini ve performansını açığa çıkarabileceği işlerde keyifle çalışacağı bir yıl diliyorum.

Yine yeniden en etkili CMO !

Bir yıl ne çabuk geçti!

ve bir yıl ne zor geçti!

Ekonomik dalgalanma, artan kurlar, yıllar sonra yeniden enflasyonla yaşamayı hatırlamak, tedarik zinciri sıkıntıları, değişen tüketiciyi anlama çabalarımız, dünyanın etrafında dönen kara bulutlar ve o bulutların içinde hiç beklenmeyen büyüklükte yaşanmaya başlayan bir savaş, bitmeyen pandemi koşulları, gittikce yüksek iç motivasyonla bile yukarı çekilmekte zorlanan moraller vs vs saymakla bitiremiyorum.

Derken 1 Nisan 2022.. bahar mı geliyor ne? bazı dertler güneşin çözemeyeceği kadar büyük evet ama verdiği enerji ile bazı şeyler daha kolay gelebilir, içimiz açılabilir.. derken..

Yine yeniden Türkiye’nin en etkili 50 CMO sundan biri seçildiğimi öğrendim. Ne mutluluk! içinde yaşarken ne yaptığını ve ne kadar iyi yaptığını hissedemediğin bir dönemin sonunda ” sen iyi yaptın! hatta o kadar iyi yaptın ki Türkiye’nin en etkili liderlerinden biri seçildin” diyen bir ses! çok iyi geldi. İyi bir ekibim var, gönlünü koyarak iş yapan, aynı yöne baktığımız.. büyük şans! çok mutluyum onlarla çalıştığım için! ve Arzum! verilen her emeğe ışıltısıyla, pırıltısıyla cevap veren bir marka, canım markam!

hadi hep birlikte daha nicelerine!

Liderlik ve Yönetimde 10 yeni trend !

Gelecek çok başka geliyor, hem de hızlanarak geliyor ve biz liderlerin hem kendimizi sürekli geleceğin ihtiyaçlarına göre evirmesi, hem de geleceğin liderlerini yetiştirmek için çaba harcaması gerekiyor.

Liderlik gelişimim benim için her zaman önemliydi ama son 2 yıldır en çok okuduğum kitap, en çok dinlediğim panel, en çok kafa yorduğum konu Liderlik Gelişimim.

Son dönemde okuduğum kitaplar ve makalelerden derlediğim liderlik ve yönetim trendlerini 10 maddede aşağıda toparladım.

  1. Yatay Organizasyonlar

Her şeyi bilmesi beklenen  ve kendi direk raporlarını mikro düzeyde yönetmesi gereken “kahraman” liderlerin  veya “odadaki en zeki kişinin” günleri geçmişte kalacak. Kuruluşlar daha yatay yapılara doğru ilerliyor ve birimler arasında ve çapraz fonksiyonların daha çok işbirliği yapabileceği ortamlar  geliştirecek liderlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olacak.

Yatay yapılar, çalışanlar arasında daha iyi iletişim, artan moral, daha az bürokrasi ve daha hızlı karar verme ve değişiklik yapma yeteneğinden yararlanma fırsatı yaratacak. Genel olarak, çalışanların sorumluluk seviyeleri daha yatay organizasyonlarda çok daha yüksek olma eğilimindedir, bu nedenle iş tatmini artacaktır ve bu da üst yönetim seviyelerine olan ihtiyacı azaltacaktır. 2022 ve devamındaki yıllarda birçok şirketin, özellikle yaratıcı endüstrilerdekilerin ve start-up şirketlerin hiyerarşi yapısında anlamlı bir değişiklik görmeye başlayacağız.

2. Kendini ve başkalarını geliştirme ihtiyacının artması

Hızla değişen teknolojik ortamın üstesinden gelmek için liderler artık arkalarına yaslanıp “bilmem gereken her şeyi biliyorum” diyemezler, çünkü bugün bildiklerinin yarın modası geçmiş olacaktır. Artık kendilerini ve ekiplerini geliştirmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

10 yıl önceki iş kültürüyle karşılaştırıldığında, çalışanlar arasında işverenlerine daha az bağlılık var, bu da işverenlerin, personel değişim döngüsünü iyileştirmek için çalışanları şirkette mümkün olduğunca uzun süre tutmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaları gerektiği anlamına geliyor. Popüler bir yöntem olarak çalışana verilen rolün yanında ek geliştirme ve eğitim sunmak iyi bir fikir olacak.

3. “Yetenek Uçurumuna” Yaklaşmak

Firmalar, tarihin en büyük “işgücü emekliliğine” geçerken hazırlıklarını iyi yapıyor olmalı. Mentorluk, koçluk ve işbaşı eğitimi, kuruluşların bin yıllık liderlik geçişini nasıl yönetebileceğinin iyi örneklerindendir.

Yetenek uçurumunun kenarında sallanan birçok şirket, sektörle ilgilenenlerin uygulamalı deneyim kazanmalarını sağlamak ve şirketlerin işgücünü bu şekilde artırabilmesi için çırak işe alma ve çıraklık programlarına kaydolma yaklaşımını benimseyecek.

4. Cinsiyet dengesi için çabalamak

Liderlik ekiplerinde güçlü kadın temsilinin kuruluşlara daha iyi sonuçlar getirdiği kanıtlanmıştır. Başarılı bir liderlik geliştirme programı, bu nedenle, genellikle ne yazık ki yeterince kullanılmayan bir kaynağa, yani kadın yöneticilere ihtiyaç duyar.

Cinsiyet eşitliğinin sağlanması, işyerleri için yalnızca “adil” ve “yapılması gereken doğru şey” olduğu için değil, aynı zamanda bir ülkenin genel ekonomik performansı ve dolayısıyla büyümesiyle doğrudan bağlantılı olduğu için önemlidir. İşyerinde toplumsal cinsiyet eşitliği şunlarla ilişkilidir:

Gelişmiş ulusal üretkenlik ve ekonomik büyüme

Artan organizasyonel performans

Şirketlerin yetenekleri çekme ve çalışanları elde tutma konusundaki gelişmiş yetenekleri

Gelişmiş kurumsal itibar.

Birçok işyeri, büyük ölçüde Z kuşağı ve Y kuşağı tarafından ileri sürülen bir hareket olan, eşitliğe ulaşmak için aktif olarak çabalıyor, ancak aynı zamanda işgücü arasında çeşitliliği de tamamlıyor.

5. Odağı “Sosyal beceriler” üzerinde geliştirmeye kaydırma

Bir liderin rolü, farklı teknik becerilere ve uzmanlık alanlarına sahip çeşitli üyelerden oluşan ekipleri yönetmeye doğru kayarken, liderlerin “sosyal becerilerini” geliştirme ihtiyacına daha fazla vurgu yapılacaktır.

Geçmişte odak noktası öncelikle ve bazen de sadece “zor beceriler” di, oysaki çalışanlara rollerini yerine getirmek için gereken belirli bazı “zor beceriler” öğretilebilir, ancak sosyal beceriler zamana bırakılır ve yeterli özen gösterilip bu konularda eğitilmezlerse örneğin zaman yönetimi gibi bir alanda başarısız olan bir çalışan işletmeye zarar verebilir. Çalışanların sosyal beceri eğitim kurslarının geliştirilmesine yatırım yapmak, liderlik potansiyelinin, işyerinde memnuniyetin ve iş performansının artmasıyla sonuçlanacaktır.

6. Liderlik ve yönetim gelişimine yönelik karma bir yaklaşımı benimsemek

Liderlik ve yönetim öğrenme yolculuklarının da gelişmesi ve modern lideri geliştirmek için ihtiyaç duydukları becerilerle hazırlamak için çok çeşitli modaliteleri kullanması gerekecek.

Liderlik gelişimine yönelik harmanlanmış bir yaklaşım kullanmak, liderlerin kurslarını, çevrimiçi web seminerleri gibi bazı taşınabilir materyaller ve liderlerin günlerine kolayca uydurabilecekleri hareket halindeki eğitimler ile bire bir/sınıf eğitiminin daha yönetilebilir oturumlarına bölmelerini sağlar.  Karma öğrenmenin esnekliği, özellikle evden çalışmanın ve uzaktan çalışmanın çok daha yaygın olduğu günümüzde, işletmeniz ölçeklenip büyüdükçe ayak uydurmanızı çok daha kolay hale getirir.

7. Uzaktan ve esnek çalışma

2022 ve sonrasında ekibinizin en az bir üyesinin uzaktan çalışması oldukça olasıdır. En son teknoloji, sosyal medya ve iletişim platformlarının gücünden erkenden yararlanmak, zamanı geldiğinde şirketinizin uzaktan çalışmaya sorunsuz bir şekilde geçmesini sağlayacaktır. Uzaktan çalışma, çalışanlarınıza daha iyi esneklik ve daha iyi bir iş hayatı dengesi sunar, aynı zamanda farklı geçmişlerden ve hatta ülkelerden insanları istihdam etme olanağını da açarak, elde ettiğiniz yetenek havuzunu çok daha zengin hale getirir ve bu da işinizi büyütür

8. Y Kuşağı Eğitimi

Y kuşağının liderliğe iyi hazırlanmasını sağlamak için şimdiden eğitim stratejileri geliştirmek, gelecek nesil çalışanlar (Gen Z) iş gücüne girdikten sonra sorunsuz geçişler sağlamanın önemli bir yoludur. Liderlik stillerinin birçok ortamda çalışma ve kültür biçimleriyle birlikte geliştiğini ve bu nedenle öğretilen liderlik stillerinin buna uygun hale getirilmesi gerektiğini belirtmek önemlidir. Çalışanların bir işletmeye taze bilgiler getirmelerine ve yıllardır kullanılmış olabilecek alışkanlıklara farklı bir dönüş yapmalarına olanak sağlamak için bir kuruluş dışındaki kaynaklardan eğitim almak genellikle faydalıdır.

9. Dış Danışmanlar

Bir lider, uzmanlık alanları hakkında her şeyi bilmediğini veya bilmesi gerektiğini kabul ettiğinde ve tüm cevaplara sahip olmayabileceğini kabul ettiğinde, bilgi ve deneyimlerini paylaşmak için dışarıdan danışmanlar getirme fırsatını açar. Danışmanlar genellikle iletişim becerilerini, işbirliğini ve organizasyon becerilerini ve ayrıca işe özgü becerileri geliştirmek için işe alınır.

10. Yapay zeka

Yapay zeka, her ne kadar maliyetleri indirmek ve gerçek insan müşteri hizmetleri personelinin ihtiyaçlarını azaltmak için geliştirilmekte ve uygulansa da bu “bot”lar sadece temel soruları yanıtlayabilecekler, müşterileri mutlu etmek için her zaman gerçek güçlü bir müşteri hizmetleri ekibine ihtiyaç olacak. Tekrarlayan ve basit soruları yanıtlama ihtiyacını ortadan kaldırmak için “bot”ları kullanmak, ekibinizin daha zor sorulara daha fazla odaklanmasını sağlayacak ve nihayetinde müşterilerinizi daha fazla mutlu edecektir.

Yüzleşme

Hediye kitapları çok seviyorum, muhakkak çok iyi çıkıyor, çünkü hediye eden sizi, dünyanızı biliyor ve hediye ettiği kitabı çoğunlukla okumuş ve eşleştirmeyi kafasında çoktan yapmış oluyor, yani okumak için harcayacağınız zamanın boşa gitmesi gibi bir risk neredeyse yok.

Bu sefer de öyle oldu. Kitabı sevgili Murat Kolbaşı hediye etti ve ben hemen söylediğim sebeplerle okuma listemin ön sıralarına çektim, zira başlığı da hemen okumaya başlamam için beni çağıran bir başlıktı; yüzleşecektik, yüzleşmeliydik. 26 yılını sanayide geçiren biri olarak okuyacaklarımda muhakkak benim de payıma düşen bir geri bildirim vardı. Kitabın yazarı da makina sanayisinin doğum yeri olan Perşembe Pazarı’nda çocukluğu geçen ve 40 yılı aşan sanayicilik yolculuğunda bir çok başarılara imza atan ama topyekün gelişmişlik seviyesine çıkmak için bireysel başarıların yeterli olmadığını bilen ve bunun için yapılması gerekenleri biriktirerek elimdeki kitap aracılığıyla Türkiye’yi vasatlıktan çıkarmak için yapılması gerekenleri aktarmak isteyen Dalgakıran Kompressor firmasının CEO su Sayın Adnan Dalgakıran’dı.

Kitabın her bölümünü paragraf altlarına notlar alarak, yazarak çizerek okudum. Hem fikir olmaktan, evet evet diyerek okumaktan, bazı bölümlerde 26 yıldır aynı sektöre emek veren bir mühendis, bir lider olarak iş yapış şeklimize getirmeye çalıştığım yaklaşımların tanımını birebir okumaktan hem keyif aldım, hem de hırslandım ve daha çok anlatmalıyım, daha çok uğraşmayalım, bu bir mücadele hem yılmamalı, hem de böyle bakan insan sayısını arttırmak için ben de daha fazla insana dokunmalıyım diye düşünerek kitabı bir solukta bitirdim.

Kitabın sadece bir bölümündeki “Yaratıcı Sınıf” yaklaşımına yazımda yer vermek istiyorum ama tavsiyem sanayi dünyasının bu kitabı okuyup kendisine aynen yazarın kitabın sonunda hazırladığı gibi bir karne çıkarması ve herkesin kendi karnesinin puanlarını yükseltmek için yapması gerekenleri bir kenara not almasıdır, bireylerin karneleri toplumun karnesini o da Türkiye’nin karnesini vasatın üzerine çıkaracaktır.

Kitap bizi vasatlığa mahkum eden kurumsal kültür meselesini anlayabilmek için 3 başlığı irdeliyor

  • İş Dünyası
  • Sivil Toplum
  • Devlet/Kurumlar/Yargı

İş Dünyası bölümünde son 300 yıldan bu yana küresel ekonomik refah paylaşımında niçin %0,7-%1,3 bandına sıkışıp kaldığımızı Türkiye’nin “eski köye yeni adet getiren ” ve “durduk yere icat çıkaran” Yaratıcı Sınıfa yaklaşımında araması beni kalbimden vuran bir giriş oldu.

Yazarın kendi deyimiyle kafa yakan bir sorusunu burada da sormak istiyorum ve evet.. herşey doğru bir soruyla başlar!

Endustri Devrimi niçin İngiltere’de başladı ve Londra nasıl oldu da 1750lerden itibaren Endustri Devriminin tüm icatlarının/patentlerinin %80inin alındığı bir şehir haline gelebildi?” Cevap Londra’nın her deli fikir sahibini, maceracı sermaye sahiplerini çeken icadı teşvik eden idare yapısı, fikri mülkiyet haklarını koruyan güçlü hukuk alt yapısı ve nispeten daha yüksek ücretler, daha düşük enerji ve Arge maliyetlerini bulabileceği bir icat cenneti olması yani bir “Yaratıcı Sınıf” cazibe merkezi olması.

Yaratıcı Sınıf, yaratıcılıklarıyla ekonomik katma değerler kazandıran kişilerden oluşuyor. Yazar bu sınıfa bilim insanları, mühendisler, mimarlar, tasarımcılar, yazarlar, sanatcılar, müzisyenler ve yaratıcılığı yöneticilikte, eğitimde, sağlıkta, hukukta ve diğer mesleklerde ana faktör olarak kullanan herkesi dahil ediyor.

Global Creativity Index’ine göre Türkiye 3 T kriterlerine göre yani Technology, Talent ve Tolerans’a bakılarak 139 ülkenin sıralandığı endekste 88.sırada, yani vasatın bile altındayız. Tam da bu noktada yazar bir T daha ekliyor ki bence çok ama çok yerinde bir ekleme; Toprak (Territory), 1800lerin Londrası, şimdilerin San Fransisco’su küresel yaratıcı sınıf için cazibe merkezi olduysa bu mekan olarak bu sınıfı cezbedebilme kapasitelerinden kaynaklanıyor.

Cornell Üniversitesi tarafından Küresel Innovasyon Endeksine göre 129 ülke arasında 49. sıradayız.

WIPO nun yayınladığı bir endekse göre ise Türkiye 100 üke arasında tam 50.sırada. Yani söz konusu olan “yaratıcı sınıf” ve “inovasyon kapasitesi”nde hep dünyanın ortalarında bir yerdeyiz.

Bütün ülkelerde %90-%95 halk aynı ve farkı yaratan ise o %5-10luk yaratıcı ve yüksek nitelikli insan kaynağının kalitesi veya kalitesizliğidir diyen kitapta asıl can alıcı soru geliyor: Biz yaratıcı sınıf istiyor muyuz? yaratıcı sınıf talebine seçkincilik olarak bakıp onları bezdirmek, kaçırmak, susturmak mı istiyoruz?

Kendi topraklarında yetişenleri tutabilmek kadar dışarıdan da yaratıcıları çeken bir yaratıcı sınıf ortamı yaratmayı gerçekten istiyor isek nelerin değişmesi gerektiğine değinilen kitapta tam da bu noktada suratımıza tokat gibi çarpan şu cümleyi de yazmam gerekiyor.

” Yaratıcı sınıfını oluşturmamış Türkiye’de sanayicilik insanı bezdiren türden kaliteli bir hamallıktır”

Devamı kitabın sayfalarında..

Neden ?

Anlamlı bir amacınız olduğunda yataktan kalkışınızdan, güne hazırlanışınıza, gün içindeki enerjinizin ne kadar farklı olduğunu bir düşünmenizi istiyorum.

Bu anlam bazen kendi hayatınızı daha güzelleştirmek iken, bazen bir bilinmezi ortadan kaldırmak, bazen ortak bir değer yaratmak, bazen başkasının hayatına dokunabileceğini fark etmektir ve her seferinde bu amaç hayatınıza çok büyük bir anlam katar.

Varoluşu anlamlandıran bu amaçlardır. Amaçsız bir insan hızla soluklaşır, renksizleşir. Kendisi için değersizleştiği kadar başkaları için de pırıltısını kaybeder.

Etrafınızda bir amaç uğruna yaşadığını, mücadelesini gördüğünüz tutkulu insanları bir düşünün. Nasıl da Onların etrafında olmak istiyorsunuz, açık veya gizli takip ediyorsunuz. Sizi bir mıknatıs gibi çekiyor değil mi bu insanların hayatı? kendi hayatınızın anlamını ararken o hayattan esinlenmek istiyorsunuz, hatta keşke bir parçası bile olmak istediğiniz amaçlar görmüyor musunuz bazen?

İnsan kendisini hayata bağlayan anlamı her ne kadar dışarıdan esinlenmeye çalışsa da ancak kendi içinde bulabilir, kendi özüne, köklerine, değerlerine bakarak bulunan anlam o kadar sıkı hayata bağlar ki insanı Nietzsche’nin de dediği gibi ” “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a dayanabilir.”

Bir amaç uğruna yaşanan hayat bizi sıkı sıkıya yaşama bağlar, başımıza gelen veya gelebilecek her türlü soruna dayanma gücü verir, alternatif yolları arama, çıkış yolunu bulma azmi verir.

Anlam bizi hayatta tutar. Anlam bizi güçlü kılar. Anlam bizi çekici kılar.

Peki biz insanlar için “anlam” bu kadar önemliyken markalarda durum farklı mıdır? Sadece “ne” sattığıyla ilgilenen bir marka ne kadar sürdürülebilirdir? “Neden” var olduğunu bilen ve buna hizmet eden hayatlar yaşamaya bu kadar önem veriyorken bir markanın neden var olduğunu da bilmek istemez miyiz?

Ortak değer yaratmak, içinde bulunduğun toplumun gündemine duyarlı olmak, anlamlı işler yapmak ve elindeki gücü farkındalık, toplum yararına değişim ve dönüşüm için kullanmak bir markanın bir insanın hayatında sürekli var olması için çok kuvvetli nedenler.

Markanın yarattığı anlam etrafında insanlar toplanmak ve hatta bunun bir parçası olmak istiyorlar. Markanın ışıltısı ve pırıltısı ne sattığında değil, neden var olduğunda yatıyor.

Samimiyet ve gerçeklik şemsiyesi altında uzun soluklu bir planlama ile varoluşunu anlamlandıran markaların gelecekleri için sağlam zeminler yarattıklarına inanıyorum.

Buraya nereden geldim? Anneler gününde gerçek bir hikayeyi anlattık, o kadar güzel yorumlar aldık ki hem biz hem de hikayenin sahibi, anlamlı bir iş yapmanın ruhlarımıza verdiği huzurla dolduk son haftalarda. Bu noktada #Arzumunengüzelhikayesi olan Sevgili Arzum Akduran Köseoğlu’na annelik hikayesini bizimle paylaştığı ve başka hayatlara dokunmamızı ve belki bir çocuğun daha aile sahibi olması, bir kadının ve erkeğin de anne baba olmasına vesile olmamızı sağladığı için çok teşekkür ediyorum.

Arzum Akduran kendi web sayfasında hikayesini o kadar güzel anlatmış ki bence artık ben susayım, siz onun web sayfasındaki paylaşımları ile devam edin.

https://arzumakduran.com/bir-annelik-hikayesi/