Yıllardır hem düşünüp hem de aksiyon almak için kendi ekosistemimi zorladığım konu şu pandemi döneminde artık hemen her gün kafa yorduğum bir şey haline geldi. Dijital dönüşüm baş döndürücü bir hızla gerçekleşti, teknoloji neredeyse elimiz ayağımız oldu. Evlerimiz sadece evimiz değil ofisimiz, cafemiz, restaurantımız, sinema salonumuz, spor salonumuz oldu. Sağlık tarama testlerimizin evde yapıldığı, sonuçların doktora direk ulaştığı ve görüşmelerin bir tuşla gerçekleştiği günlerin içindeyiz. Evleri robotlar temizlesin, cihazlar kahve demleme, yemek pişirme tarzımızı öğrensin istiyoruz. Kendi zekamız harika da olsa yapay zekanın da artık bir katman oluşturması ve ikisinin kombinasyonu hibrit bir insan olma yolunda kabullerimiz ve ihtiyaçlarımız artıyor. Bundan sadece 2-3 yıl önce sosyal medya kullanmaya başlayan anneanneleri dedeleri kutlarken onların da bakım için evde kendilerine bir yardımcı robot isteyecekleri, ilaçlarının saatini hatırlatacak ve hatta yataklarının başına getirecek bir yardımcıyı yadsımayacakları ve hatta kaynaklarını buna aktarmak isteyecekleri aşikar. Annemin ikide bir robot süpürgelerle ilgili soru sormasından bile anlayabiliyorum bu dramatik değişimin işaretlerini.
Peki teknoloji tüketmede hal böyleyken, biz teknolojiyi üretmede daha ne kadar geri kalacağız? Hızlanmak için ne yapmalıyız? Bu sorunun cevabını bir çok açıdan ele almak istiyor ve bugün inovasyonda “cesaret” konusu ile başlamak istiyorum.
Korkusuz bir yaklaşım, sizi ve çevrenizdekileri hele de bu belirsizlik çağında inovasyon konusunda cesaretlendirir. Korkusuz olmak derken mantıksızca hareket edip bir anda her şeyi tepetaklak etmekten bahsetmiyorum. Makul ve mantıklı, motive edici korkusuzluk bizim dinamik ve yenilikçi olmamızın önünü açar. Yenilikcilik için korkmanız gereken tek şey “vasatlıktan” korkmaktır. Korku aslında yeni ve taze bir şeylere yaklaştığınızın da habercisidir. O noktada üstüne giderseniz altından yeni bir inovasyon sahası çıkma ihtimali çok yüksektir.
Korkusuz olmak için “başarızlık” fikrinden korkmamak gerekir. Burada zihnimizin bize yaptığı oyunlardan da bahsetmek isterim. Başarızlık fikri aslında bir düşüncedir ve çoğunlukla da zihnin bize bir oyunudur. Son dönemde okuduğum ve çok keyif aldığım Piraye’nin SEYIR kitabında da bu konu harika işlenmişti. Zihin eğer sürekli başarız olmayı düşünürse , endişeler öylesine güçlü bir fren olacaktır ki başarısız olmanız kaçınılmaz hale gelir. Özel hayatta da, iş hayatında da zihnin bu oyunlarına gelmemek başarının sırlarından biri.
Başarısız olma fikrinden bir çoğumuz uzak durmaya çalışıyoruz ama söz konusu inovasyon ise bu çok yanlıştır. Inovasyon yapmak için hata yapmak konusunda rahat olmanız gerekir. Hem kendi cesaretiniz, hem de içinde bulunduğunuz ortamın sizi cesaretlendirmesi çok kıymetlidir. Hata yapmanın başarma sürecinin bir parçası olduğunun kabul edildiği bir kültür yaratabilirsek, inovasyon yarışında biz de varız diyebiliriz.
Kendinizi ve bulunduğunuz ortamı başarısızlığın inovasyonun ayrılmaz parçası olduğuna ikna edin. Korkunuzu azaltmak, belirsizliğin altındaki hazinenin heyecanını duymak öğrenilebilecek bir beceridir ve bu beceri sizi eski bir atasözünün de dediği gibi “hızlı hızlı başarısız ol” maya ve böylece o inovasyona olabilecek en hızlı zamanda kavuşmanıza motive edecektir.
Harika bir yazı… Düşüncenin gücü