İçimizden gelen sesi dinlemeliyiz!

Disney’in Konsept Tasarımcısı Luc Mayrand ‘ın bir sözü hep aklımdadır. “Mantığınızın sizi iyi bir fikirden uzaklaştırdığını farkederseniz önce mantığınızı sorgulayın, sonra fikri sorgulayın. Mantık tasarımın ve hikayenin gücünden daha az etkilidir.”

Bugün eskisinden çok daha fazla dataya sahibiz. Kendimizi dataların bize sunduğu konfor alanında çok iyi hissettiğimiz şüphesiz. Alınan kararların arkasına bir data koyabilmek normal dünyada kafamızı yastığa rahat koymamız için yetiyor ama peki mantığımızla harmanlanmış bir data analizi innovasyon için yeterli mi?

Mantık ve data temelli bir analiz her zaman yenilikçi fikir karsında bir argüman bulacaktır. Aslında mantık ve data bu anlamda işini de yapıyordur ve ona alan bırakmak daha verimli ve yaratıcı olmak için güzel bir karşıt araçtır ama dikkatli kullanılmazsa fikri öldürebilir, enerjiyi söndürebilir. Sezgileriniz doğru yolda olduğunuzu söylüyor ise her şeye rağmen bir müddet daha sezgilerinizin peşinden gitmeniz tünelin ucundaki ışığa sizi ulaştırabilir.

İç sesinizi duyabilmek bir beceri işidir ve herkes yapabilir ama bolca pratik yapmak gerekir. Yapılan her işe mantıkla, datayla baktığınız kadar “kalbim ne diyor ” diye de bakmaya başladığınızda sezgilerinizin gücünü kullanmanın pratiğini de yapmaya başlarsınız.

Bu noktada bahsettiğim sezginin günlük sıradan sezgiden çok bilgi, tecrübe, gerçeklikten beslenen bir sezgi olduğunu da hatırlatmak isterim. Belli bir alanda derinlemesine deneyim edinmişseniz beyninizin için kıyaslama için kullanabileceğiniz ciddi bir data birikmiştir. Bu birikim sezgiyi çok daha kaliteli bir araç haline getirir.

Sezgileri ifade etmek hiç kolay değildir. İnsanların buna yüreklendirilmesi gerekir. Data temeli olmayan işlerin güvenilirliği ne kadar sorgulanırsa sezgilerin işe katılmadığı işlerin başarısı da o kadar sorgulanmalıdır. Siz veya çalışanlarınız aşırı analiz ile iç sesinizi duyamayacak kadar baskı altında olabilirsiniz, bu durumda masanızdan kalkın ve bir sakin alanda iç sesinizi duymak için bir alan açın ve kendinizi sakince dinleyin. İyi dinlerseniz sizi tasarımda, innovasyonda doğru yola götüren en iyi araçlardan birinin de sezgileriniz olduğunu göreceksiniz.

İlham verici ve aynı zamanda bulaşıcı da olan bu alanı etrafınızdakilerin de kullanabilmesi için onlara bir innovasyon veya pazarlama fikrini tartışırken ne hissettiklerini sorun. İlk anda buna hemen cevap alamayabilirsiniz ama bir kere fitili yaktınız artık. Yüreklendirmeye ve sormaya devam ederseniz mantık, data ve analiz kadar kuvvetli bir innovasyon aracınız daha artık elinizdedir.

Analitik düşünme ile iç sesini dinlemenin birbirinin karşıtı olmadığını birbirlerini tamamlayan ve birlikte hareket edebilen iki kuvvetli araç olduğunu bilmek ve ikisinin de pozitif yönlerini alarak ilerlemek yaratıcı işler çıkarmak için en ideal yaklaşımdır.

Hızlı hızlı başarısız olmalıyız!

Yıllardır hem düşünüp hem de aksiyon almak için kendi ekosistemimi zorladığım konu şu pandemi döneminde artık hemen her gün kafa yorduğum bir şey haline geldi. Dijital dönüşüm baş döndürücü bir hızla gerçekleşti, teknoloji neredeyse elimiz ayağımız oldu. Evlerimiz sadece evimiz değil ofisimiz, cafemiz, restaurantımız, sinema salonumuz, spor salonumuz oldu. Sağlık tarama testlerimizin evde yapıldığı, sonuçların doktora direk ulaştığı ve görüşmelerin bir tuşla gerçekleştiği günlerin içindeyiz. Evleri robotlar temizlesin, cihazlar kahve demleme, yemek pişirme tarzımızı öğrensin istiyoruz. Kendi zekamız harika da olsa yapay zekanın da artık bir katman oluşturması ve ikisinin kombinasyonu hibrit bir insan olma yolunda kabullerimiz ve ihtiyaçlarımız artıyor. Bundan sadece 2-3 yıl önce sosyal medya kullanmaya başlayan anneanneleri dedeleri kutlarken onların da bakım için evde kendilerine bir yardımcı robot isteyecekleri, ilaçlarının saatini hatırlatacak ve hatta yataklarının başına getirecek bir yardımcıyı yadsımayacakları ve hatta kaynaklarını buna aktarmak isteyecekleri aşikar. Annemin ikide bir robot süpürgelerle ilgili soru sormasından bile anlayabiliyorum bu dramatik değişimin işaretlerini.

Peki teknoloji tüketmede hal böyleyken, biz teknolojiyi üretmede daha ne kadar geri kalacağız? Hızlanmak için ne yapmalıyız? Bu sorunun cevabını bir çok açıdan ele almak istiyor ve bugün inovasyonda “cesaret” konusu ile başlamak istiyorum.

Korkusuz bir yaklaşım, sizi ve çevrenizdekileri hele de bu belirsizlik çağında inovasyon konusunda cesaretlendirir. Korkusuz olmak derken mantıksızca hareket edip bir anda her şeyi tepetaklak etmekten bahsetmiyorum. Makul ve mantıklı, motive edici korkusuzluk bizim dinamik ve yenilikçi olmamızın önünü açar. Yenilikcilik için korkmanız gereken tek şey “vasatlıktan” korkmaktır. Korku aslında yeni ve taze bir şeylere yaklaştığınızın da habercisidir. O noktada üstüne giderseniz altından yeni bir inovasyon sahası çıkma ihtimali çok yüksektir.

Korkusuz olmak için “başarızlık” fikrinden korkmamak gerekir. Burada zihnimizin bize yaptığı oyunlardan da bahsetmek isterim. Başarızlık fikri aslında bir düşüncedir ve çoğunlukla da zihnin bize bir oyunudur. Son dönemde okuduğum ve çok keyif aldığım Piraye’nin SEYIR kitabında da bu konu harika işlenmişti. Zihin eğer sürekli başarız olmayı düşünürse , endişeler öylesine güçlü bir fren olacaktır ki başarısız olmanız kaçınılmaz hale gelir. Özel hayatta da, iş hayatında da zihnin bu oyunlarına gelmemek başarının sırlarından biri.

Başarısız olma fikrinden bir çoğumuz uzak durmaya çalışıyoruz ama söz konusu inovasyon ise bu çok yanlıştır. Inovasyon yapmak için hata yapmak konusunda rahat olmanız gerekir. Hem kendi cesaretiniz, hem de içinde bulunduğunuz ortamın sizi cesaretlendirmesi çok kıymetlidir. Hata yapmanın başarma sürecinin bir parçası olduğunun kabul edildiği bir kültür yaratabilirsek, inovasyon yarışında biz de varız diyebiliriz.

Kendinizi ve bulunduğunuz ortamı başarısızlığın inovasyonun ayrılmaz parçası olduğuna ikna edin. Korkunuzu azaltmak, belirsizliğin altındaki hazinenin heyecanını duymak öğrenilebilecek bir beceridir ve bu beceri sizi eski bir atasözünün de dediği gibi “hızlı hızlı başarısız ol” maya ve böylece o inovasyona olabilecek en hızlı zamanda kavuşmanıza motive edecektir.