Bilinen hali yeterli mi?

Innovasyon için ilk neye ihtiyaç var derseniz, belirsizlik derim. Gizli bir ihtiyacı, çözülmemiş bir sorunu, gri kalmış belirsiz alanları görme ile başlayan innovasyon sürecinin anahtar sorusu bende hep aynıdır. “Bu sorunun çözümünün bilinen hali yeterli mi?”

Peki iyi bir fikirle başlayan ve konsept tasarım, modelleme, doğrulama ve üretim süreçleri ve nihayetinden tüketici deneyimi ile son bulan innovasyon yolculuğunda iyi fikre nereden ve nasıl ulaşabiliriz?

İyi fikir için iyi gözlemci olmak ve etrafınızdaki insanları, sokağı, işleri ve yapılış şekillerini, yaşam trendlerini ve bunun toplum üzerindeki yansımalarını çok iyi gözlemlemek gerekir.

Bir örnek vereyim.

İnsanlar sağlıklı gıdaya ulaşmaya çalışırken, gıda fiyatları artarken, gıda israfına bir hassasiyet gelişmişken sizin bir elektrikli sefer tası ile evde pişmiş, sağlıklı, her an sıcacık bir yemek yeme özgürlüğü sunmanızın tüketicide karşılığı olur mu? cevap Evet. O zaman soruyu nasıl sormuş olabiliriz?

Ev dışında beslenmenin bilinen hali yeterli mi?

Bu sorunun cevabını aramak üzere çıktığımız yolun sonunda bugün Türkiye’nin ilk elektrikli sefer tası Foodie’yi ürettik ve pazara sunduk. Foodie ile ilgili kullanıcılardan o kadar güzel yorumlar geliyor ki bir kez daha iyi ki merak ediyoruz, iyi ki soruyor, düşünüyor ve çalışıyoruz diyorum.

Linkini paylaştığım yazı da Milliyet Gazetesi Blog da köşe yazıları yazan yüksek Gıda Mühendisi sevgili Nermin Özge Bilge’nin yazısı.

Yazıdaki son cümleyi keyifle okudum, sizinle de paylaşmak isterim.

“Sevgili Foodie, Sen 2021’in uçan araba haberi olmasan da bizler için gıda sektöründe buna eşdeğer bir habersin. Seni çok sevdik ve aramıza hoş geldin!”

“Sevgili Foodie, sen 2021’in uçan araba haberi olmasan da bizler için gıda sektöründe buna eşdeğer bir habersin. Seni çok sevdik ve aramıza hoş geldin!”

http://blog.milliyet.com.tr/elektrikli-sefer-tasi/Blog/?BlogNo=627841

Hoşbulduk!

şimdi siz de etrafınıza bu gözle bakın, bir sorun tespit edin, bilinen çözümler yeterli mi? yoksa orada bir öğrenilmiş çaresizlik, bir kabullenme mi var? o zaman orada bir fırsat var! Başlayın nefesinizi tutup derine doğru gitmeye, bakalım ne tutup çıkaracaksınız açığa !

İçimizden gelen sesi dinlemeliyiz!

Disney’in Konsept Tasarımcısı Luc Mayrand ‘ın bir sözü hep aklımdadır. “Mantığınızın sizi iyi bir fikirden uzaklaştırdığını farkederseniz önce mantığınızı sorgulayın, sonra fikri sorgulayın. Mantık tasarımın ve hikayenin gücünden daha az etkilidir.”

Bugün eskisinden çok daha fazla dataya sahibiz. Kendimizi dataların bize sunduğu konfor alanında çok iyi hissettiğimiz şüphesiz. Alınan kararların arkasına bir data koyabilmek normal dünyada kafamızı yastığa rahat koymamız için yetiyor ama peki mantığımızla harmanlanmış bir data analizi innovasyon için yeterli mi?

Mantık ve data temelli bir analiz her zaman yenilikçi fikir karsında bir argüman bulacaktır. Aslında mantık ve data bu anlamda işini de yapıyordur ve ona alan bırakmak daha verimli ve yaratıcı olmak için güzel bir karşıt araçtır ama dikkatli kullanılmazsa fikri öldürebilir, enerjiyi söndürebilir. Sezgileriniz doğru yolda olduğunuzu söylüyor ise her şeye rağmen bir müddet daha sezgilerinizin peşinden gitmeniz tünelin ucundaki ışığa sizi ulaştırabilir.

İç sesinizi duyabilmek bir beceri işidir ve herkes yapabilir ama bolca pratik yapmak gerekir. Yapılan her işe mantıkla, datayla baktığınız kadar “kalbim ne diyor ” diye de bakmaya başladığınızda sezgilerinizin gücünü kullanmanın pratiğini de yapmaya başlarsınız.

Bu noktada bahsettiğim sezginin günlük sıradan sezgiden çok bilgi, tecrübe, gerçeklikten beslenen bir sezgi olduğunu da hatırlatmak isterim. Belli bir alanda derinlemesine deneyim edinmişseniz beyninizin için kıyaslama için kullanabileceğiniz ciddi bir data birikmiştir. Bu birikim sezgiyi çok daha kaliteli bir araç haline getirir.

Sezgileri ifade etmek hiç kolay değildir. İnsanların buna yüreklendirilmesi gerekir. Data temeli olmayan işlerin güvenilirliği ne kadar sorgulanırsa sezgilerin işe katılmadığı işlerin başarısı da o kadar sorgulanmalıdır. Siz veya çalışanlarınız aşırı analiz ile iç sesinizi duyamayacak kadar baskı altında olabilirsiniz, bu durumda masanızdan kalkın ve bir sakin alanda iç sesinizi duymak için bir alan açın ve kendinizi sakince dinleyin. İyi dinlerseniz sizi tasarımda, innovasyonda doğru yola götüren en iyi araçlardan birinin de sezgileriniz olduğunu göreceksiniz.

İlham verici ve aynı zamanda bulaşıcı da olan bu alanı etrafınızdakilerin de kullanabilmesi için onlara bir innovasyon veya pazarlama fikrini tartışırken ne hissettiklerini sorun. İlk anda buna hemen cevap alamayabilirsiniz ama bir kere fitili yaktınız artık. Yüreklendirmeye ve sormaya devam ederseniz mantık, data ve analiz kadar kuvvetli bir innovasyon aracınız daha artık elinizdedir.

Analitik düşünme ile iç sesini dinlemenin birbirinin karşıtı olmadığını birbirlerini tamamlayan ve birlikte hareket edebilen iki kuvvetli araç olduğunu bilmek ve ikisinin de pozitif yönlerini alarak ilerlemek yaratıcı işler çıkarmak için en ideal yaklaşımdır.